9 Aralık 2013 Pazartesi

Melih Duygulu İle Ropörtaj

cingeneyiz.org: Türkiye'de Çingene Müzigi kitabinizdan ve hazirlanma öyküsünden bahseder misiniz biraz? Bu çalismayi yapmaya nasil karar verdiniz?

Melih Duygulu: 80'lerin ortalarinda üniversitede ögrenciyken Anadolu'ya halk müzigi derlemeleri yapmaya gittim. Ilk duragim Antep'ti; burasi benim memleketim ayni zamanda. Orada bir buçuk ay kaldim. O yillarda Konservatuarda, konservatif olarak anadoludaki her müzik dali Türk etnisitesi içinde degerlendiriliyordu. Tabi bir bölgenin monografisini ortaya koyarken o bölgedeki diger gruplari da incelemek durumunda kaliyorsunuz. Barak Türkmenlerinin yaninda, Araplar, Kürtler vardi. Ve zamaninda Ermeniler var imis. Tabi müzik, törenlerde, ritüellerde yapilan ve bu yolla tasinan bir sanat oldugu için dügünlerde çalan profesyonel insanlar ilgimi çekti baslangiçta. Bu kisilere o yörede “Abdal” deniliyor. Tabi böyle olunca benim kafamda sorular olusmaya basladi.

Abdallar Türkmenlikle özdeslestirilmis bir kol. Büyük çogunlukla Alevi-Bektasi inancina baglilar. Bunlar da pek çok arastirmaci tarafindan “Türk” olarak degerlendiriliyor. Bizde böyle bir merak var, Eftalitleri Türk olarak göstermek falan. Sen ilk önce Türklerle ilgili çalismalarini bitir, ondan sonra bu toplulukla ilgisi meselesine gelirsin ama olmuyor iste. Neyse, tabi ben bu grubu görünce baska nerelerde var diye arastirmaya basladim. Derken Abdallarin diger topluluklarla iliskisi konusuna geldi is ve diger Çingene topluluklariyla ilgili çalismalarim böylece baslamis oldu. Karaçi, Mitrip, Posa gibi topluluklarla uzunca bir süre çalisma firsati bulabildim.

Posalar Kastamonu'dan Kars'a kadar uzaniyor. Biraz daha asagida Mitriplar var. Hakkari'de Beyzadelerle de çalistim. Bunlari arastirirken bir taraftan da aklimda Istanbul ve Trakya bölgesindeki Romanlar vardi. Ben Karagümrük dogumluyum. Orada 20 yil yasadim. Biz Sultan Mahalle'ye giderdik. Orada incir yerdik. 
Bir yandan da buradaki Roman müzisyen arkadaslarim var. Onlarla da müzik çalismalarimiz sirasinda beraber oluyoruz. Derken 1994'te Deli Selim ile tanistim. Ben onu Hollanda'ya konser vermeye götürdüm. Fakat Deli Selim konserlerin ardindan iki ay sonra 1995'te vefat etti. Ben de o sirada Kalan Müzik'le bazi projeler yapiyordum. Sonra bir Deli Selim albümü yapalim dedik. Deli Selim'in kendinin de unutmus oldugu pek çok plügi/albümü vardi. Ama biz yayinlanmis olanlardan degil de yayinlanmamis seyleri sunalim istedik ve Hollandadaki kayitlari sunduk. Tabii ben bir sürü Roman müzisyen arkadasla çalisirken, sohbet ederken, akademisyen ilgisi ile onlarin müzisyen argosundan bir sürü kelime not ettim, derken bunlar ciddi bir sözlük halini almaya basladi. Sonra ben dedim ki kendime, neden ben bu kolu yani Romanlari yazmiyorum?Hem bir hizmet olur hem de konuyla ilgilenenler istifade etmis olurlar... Türkiye'de bir karari verdiginde onu hayata geçirmek çok uzun sürer. Sartlar zor tabii. Ama bunun yani sira ben bir yandan da notlarimi tutmaya devam ediyordum. Derken 2005 yilinda bu 4-5 dosyayi bir hemhal ettim ve bu kitap ortaya çikti. Bu kitap, serinin ilk kitabi, diger kollari bu kitaba bilhassa almadim. Zira Türkiye Çingeneleri homojen bir yapi göstermez.. Bundan sonra diger kollari da yazacagiz

Bundan sonra ki projeleriniz nelerdir?

Bir kaç tane proje var. Bir kere Anadolu Çingenelerini olabildigince tek potada eritmeden bagimsiz kimlikler halinde mutlaka ele almak istiyorum. Çingene kültürü ile ilgili bazi önemli verileri ele alacak bir kitap var sirada. Ama asil beni heyecanlandiran bir konu var yillardir çalistigim ve tek bir yerde yayimlamaktan imtina ettigim: Çingene fotograflari. Tabi pek çok kisinin giremedigi mahalleler var. Bursa'da Kamberler, Edirne Kemikçi Mahalleleri zor mahallelerdir. Bunun disinda mesela Çingenece bir albüm var sirada, ama bu konu da netameli bir mevzu; kitapta da yazmistim. Çingene sarkilari Türkçe, Ermenice, ya da bazi yerlerde Kürtçe okunabilir. Bir hikaye örgüsü içerisinde olan Çingenece sarkilarin, Çingene argosu ile söylenenlerden bahsetmiyorum.

Çingene müziginin kendine özgü karakteristikleri var mi? Yoksa eklektik bir müzik tarzi mi?

Müzigi kategorize etmemiz çok zor bir sey. Müzik türlerini ayristirabilmemiz için üsluba bakmamiz lazim, bu müzik aslinda makam ekseni içinde Ön-Asya, Kafkaslar, Balkanlar ekseninde yapilan bir müziktir. Müzikal parametreler, çalgilar, makamsal kurgu bakimindan bu bölge müziklerinden ayiramazsiniz. Ama bir özellik var ki bu da Çingenelerin kendilerine özgü üslubudur. Bu nedir diye sorarsaniz, bu müzikte melodik çizgide bir takim esnemeler, kaydirmalardir, kendileri de buna “macun” derler. Eger bir ezgiyi dümdüz çalarsa ona “barolama” deniyor. Yani digerleri gibi çaliyorsunuz diyorlar. Bunun yani sira ritmik kaliplar çok önemli, Çingene müziginin Roman koluna ait temel ritmik kalibi 9 sürelidir. 9 süreli müzigin bir türü vardir ki o tamamiyla Çingenelere özgüdür. Hatta onu da kendi içlerinde çesitlendirmislerdir. Ama bu yalniz bati kolu Romanlari için geçerli. Iste müzikal kimligini bu iki temel öge belirliyor. Mesela davul zurnalarda çift seslilik, ince saz takimlarinda meyan alma vs. hususlar var. Ama temel olarak bunlar belirleyici ögelerdir.

Türk müziginin önemli tasiyicisi Çingene müzisyenlerdir diyebilir miyiz?

O kadar kolay tanimlanabilecek bir sey degil bu... Türk müzigi diye tabir edilen müzik kolu iki temel koldan gider. Bunlardan bir tanesi sehir müzigi, bunun da yegane merkezi Istanbul'dur. Bir digeri de halk müzigidir. Aktarim konusu burada çok özel yer isgal eder. Büyük çogunlugu itibariyle yaziya geçirilmemistir müzik Türklerde. Notaya çok geçilmistir mesela. Sözlü aktarim esastir. Bunun bir kismina “mesk” adi verilir. Sehir müziginde meskin içine Çingeneler çok geç girmislerdir. Tabi 16-17 yy'da dahil olan Çingene müzisyenler vardir ama onlar da Çingene kimliginden çok tarikat kimligiyle içine girmislerdir. Bununla ilgili çingenelerin bu aktarimda yer aldigi ile ilgili çok net bilgiler yok, sizma bilgiler var. Bu da çingenelerin bu aktarim sirasinda önemli kisiler oldugu konusunda net bilgiler vermiyor. Son dönemlerde sehir müziginin içerisine kanto ve fantezi müzigin içerisine Çingene müzisyenlerinin çok aktif olarak katildiklarini görüyoruz. Iste buradan itibaren bu kültürün aktarilmasina katki var.

Romanlari düsünürseniz Trakya ve Ege'de halk müzigini profesyonel manada çingeneler yapar. Özellikle yerel sanatçilardan sonra davul-zurna isi Çingenelere birakilmistir. Iste orada Çingeneler kültürel aktarimlarda bulunurlar. Mesela bu etkilenmeyle ilgili olarak bir hikaye anlatilir: Bir gün Çingene çalgicinin dümbeleginin derisi patliyor. Yakindaki bir Mevlevi dergahindan kudümü ödünç almak için Çingene dergaha gider. Kudümzen basi küdümün Çingene tarafindan ele alinip çalinmasini günah olarak degerlendirip vermek istemez. Konu seyhe intikal ettirilir: seyh der ki “aman efendim yapmayin o bir Çingenenin eline geçince dümbelek olur, bizim elimizde kudümü serif olur.” Bu türden hassas konulari düsünürseniz, Istanbul'daki Çingenelerin bu tür tarikat ve elitist müzik ortamlarina giremedigini anlarsiniz.

Etkilenmeye açik bir müzik biçimleri var. Yeni müzik türleriyle yozlasmaya açik mi bu müzik?

Simdi söyledigim gibi, “bir müzik Çingenenin eline düstügü zaman o müzik asli karakterini yitirir” derler. Çingeneler hangi müzigi alirsa alsinlar degistirirler ve hemen kendilerine benzetirler. Örnegin karakteristigi güçlü bir ezgi olan Orta Anadolu'nun “Fidayda Oyun Havasi” çingenelerin elinde bambaska bir kimlige bürünür. Çingenelerin kendine has üsluplari var. Simdi yeni uygulamalar her sekliyle önce Çingenelerce alinir. Ve mütemadiyen kolojlarla yeniden insa edilir. Buna yozlasma denmez. Buna dense dense “farklilasma” denebilir. Çingene müzigi diger tüm geleneksel müziklerden farkli olarak daha dinamik bir yapiyi bünyesinde tasir. Çünkü dinamik olmazsa Çingene yasayamaz. Buna da yozlasma denmez. 100 yil önceki Çingene müzigini bilmiyoruz. Ben albümü çikarinca göreceksiniz mesela oradaki Zurnaci Eminin üslubuna bakin çiftetelliyi dinletelim bir de bugün Kasimpasa'dan bir çocuk çalsin hiç bir alaka bulamazsiniz. Bakin en önemli çalgisini birakmistir Çingene müzisyen, zurnasini terk etmistir. Onun yerine klarneti almistir eline ve klarnette de müthis atilim yapip o sazi zirveye çikarmistir.

Mesela Deli Selim köylü üslubuyla çalar. Çok degerli bir üsluptur. Köyde dügün çalabilmek her Çingenenin yapabilecegi bir is degildir. Saatlerce günlerce insanlari sikmadan müzik çalmak lazim. Ve müthis bir repertuar ister, çünkü siz bugün Macir'in öteki gün pomak'in sonra da gacal'in dügününe gidiyorsunuz. Buna ayak uydurmak için Çingene gelismek zorunda. Gerekirse elektrikli piyano çaliyor. Ben onu yozlasma olarak görmüyorum. Ama nasil çaliyor?. klasik üslupta mi çaliyor? Hayir, uçuyor. Ben yurt disindan meshur ve güçlü piyanistleri Trakya'daki Çingene dügününe getiriyorum, adamlar sasiyor. Türkiye'de bir çok müzisyen bilmez, Çingeneler verdigi hizmeti gelistirmek ve çagcil hale getirmek için profesyonelce meslegine yatirim yapar. Ben bir tek bunu Deli Selimde görmemistim . Disari çiktigimizda klarneti dökülüyordu. Don lastigiyle baglamis tuslari düsmesin diye… Deli Selim çilginca seyler yapiyor ama klarneti dökülüyor. Böyle sazdan bu ses nasil çikar diye delirdi adamlar.. o yüzden 14 gün kaldik halbuki 5 gün kalacaktik Hollanda'da.


Örnegin bir folklor gösterisinde çingene bölümünde hip hop yapildigini görmüstük. Bu yüzden sordum yozlasma var mi diye.

Yok bu daha çok digerlerinin deneysel çalismalaridir. Çingene müziginde her seye yer var düsüncesinden hareketle bazilari deney yapar ama bunlarin hiçbirisi o geleneksel müzigin üslubunun önüne geçemez. 
Çingenelerin sosyoekonomik sorunlari nelerdir? siz bir çok mahalleye girip çiktiniz...

Çingene mahallelerinin isimlerini alt alta, sorunlari da yanlarina yazsaniz bir çok problemle karsilasirsiniz. Insani temelli ihtiyaçlarda çok ciddi problemler var, barinma ve beslenme, saglik gibi. Bir de insanlar kendi yasam tarzlarindan hareketle bu meseleyi çözmeye çalisiyorlar. Bu tutarsiz. Meslek edindirme projeleri çok önemli. Örnegin Çingene mahallelerine temizlik götürülmesi bir öneridir. Eger bir istihdam alani açip da Çingeneleri çalistiralim diyorsaniz siz yaniliyorsunuz.. Aslinda bu toplumu anlamaya çalisan çalismalara ve bunlari bilimsel bir biçimde anlatan verilere ihtiyaç var. Umarim siteniz bu islevi görür. Yillik geliri 30.000 euro olan Hollanda Çingenelerinin de sorunlari var.

Bu türden sosyolojik meselelerin elbette psikolojik taraflari da var. Ben hiçbir zaman bu mahallelerin sorunlarini belediyelerin toptanci projeleri ile çözebilecegine inanmadim ve dünyadaki örneklerinden de basariya ulastigina sahit olmadim. O insanlarin ne dedigini anlamak lazim. Bu mahallelere interdisipliner bir bakis açisiyla yaklasmak gerek. Benim avantajim etnomüzikolojinin interdisipliner bir yapiya sahip olmasi.

Girdiginizde çok etkilendiginiz bir mahalle oldu mu?

Marmara bölgesindeki bütün Çingene mahalelerini gezdim. Edirne'de bir mahalle var.. Beni en derinden yaralayan gerçi hepsi öyle ama en çok Edirne'nin Kemikçiler Mahallesidir. Böyle bir yokus yok. Ortasindan lagim akar. Daha ziyade toplayici bir gruptur bunlar. Insanlarin kaybettigi bir çok seyi gözlemledigim bir yer orasi. Zaten okul falan konusmaya gerek yok. Çocuklarda uyusturucu kullanimi yüksek. Sert ve gergin bir mahalledir. Orada en fazla çocuklar zarar görür. Göçerlerde mesela, karda çiplak yürüyen çocuklar çok kötü bir tablo degil. Pirlanta gibi insanlardir. Fakat o insanlar sehrin yani basinda marjinal bir hayat yasarlar. Bursa'da Kamberler, Tekirdag'da Aydogdu ilginçtir. Mesela Edirne Gazimihal mahallesi ile Kemikçileri karsilastirin Gazimihal Paris kalir digerinin yaninda.. Gerçi orasi da kötüdür. Deli Selimin çagdasi onun kadar üstün bir klarnetçi var. Macir Ibrahim o mahallede sefil bir halde ölümü bekliyor. Velhasil durum içler acisi. 
Son olarak sunu söylemek isterim, bu insanlari anlamaya çalismak lazim, sonrasinda proje falan kolay. Bilim çevrelerinin ve yerel idarelerin konuya hassasiyet göstermesi artik zururet halini almistir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder