9 Aralık 2013 Pazartesi

Yaron Matras'La Gizli Diller ve Romanes Üzerine

15/09/2010

Cingeneyiz.org: Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan çeşitli göçebe zanaatçı topluluklar bulunuyor. Bu toplumların kullandıkları gizli diller ya da karışık diller var. Bu dillerin oluşumunda belirleyici olan faktörler nelerdir? Hangi sosyolojik faktörler gizli dillerin oluşumunda rol oynuyor?

Öncelikle kültürün büyük ölçüde sözlü olduğu dönemde gerçekleşen bir oluşumdan bahsediyoruz burada. Karşılıklı etkileşimler yazılı olmaktan ziyade büyük ölçüde sözlü. Bu öyle bir dönemki farklı tipteki iletişimler için konuşmada güçlü bir farklılaşmaya ihtiyaç duyuluyor.

Bugün çok farklı araçlar kullanabiliyoruz bildiğiniz gibi, fax, email ya da benzeri türde online araçlarla iletişim kurabiliyoruz. Geçmişte ise herşey sözlü iletişimin farklı biçimleri ile gerçekleştirilmek zorundaydı. Göçebe zanaatçı gruplar, sıkı toplumsal ilişkilere sahip; bireylerin diğerlerini kişisel olarak tanıştığı toplumsal gruplardı. Herkesin bir diğerine karşı çok üst düzey güven ve bağımlılık ilişkisi söz konusuydu.

Benzer bir biçimde bu gruplarda dış dünyaya karşı çok üst düzeyde bir uzaklık ve güvensizlik durumu da söz konusuydu. Böylelikle göçebe zanaatçı gruplarda içerisi ile dışarısı arasındaki uzaklık diğer toplumsal gruplara göre çok üst düzeyde oluşuyordu. Bu topluluklarda dil söz konusu sıkı toplumsal ilişkilerin sembolü olurken bir yandan da alternatif iletişim imkanları sunuyordu. Benzer bir biçimde dil göçebe zanaatçı grupların geleneksel mesleklerinin doğasıyla bağlantılı olarak da şekilleniyordu.

Göçebe zanaatçı gruplar genellikle müşteri topluluklara gider ve onlarla ticari ilişkiler kurarlardı. Bu ilişkiler sırasında kimi zaman kendi insanları ile müşteri toplulukların önünde özel iletişim kurmaları gerekebilirdi. Gizli dil bu noktada iletişimin özel bir biçimi olarak devreye girmekteydi. Bu durum aynı zamanda sözkonusu ekonomik ilişkilerin enformel niteliğinin bir sonucuydu. Günümüzde böyle durumlarda şirket yöneticileri kendi aralarında bir araya gelip konuşmak için iş toplantıları sırasında ara isteyebilirler. "Bir dakika bekleyin lütfen biz birazdan size döneceğiz." gibi özel jestlerle ifade edilir bu durum. Ama göçebe zanaatçı grupların yaşadığı tarzda geleneksel ticari etkileşimlerde iletişim yüz yüzedir ve günümüzdeki örneklerde gördüğümüz türden aralar vermek için yeterli zaman yoktur. Hızlı davranmak zorunludur.

Bu durumda, göçebe zanaatçı grupların gizli dillerinin gelişimi görüldüğü üzere bir ekonomik ihtiyaçtır. Gizli dil aynı zamanda göçebe zanaatçı grubun kimliğinin temsilini sağlayabilecek bir araçtır. Bu durum herhangi bir nedenle kendi aralarında geliştirdikleri özel bir argoyu kullanan insanlar için de geçerlidir. Bu insanlar kendi aralarında bir sosyal dayanışmaya sahiptirler ve grup üyeleri arasında iletişimi sağlamak için çeşitli özel sözcüklerden oluşan bir dil kullanırlar. Bu tip grupların belirgin farklılığı gönüllü katılımla kurulmaları ve grupların devamlılık süresinin sınırlı oluşudur.

Göçebe zanaatçı gruplarda ise grup üyeleri hayatlarının tamamını grup üyesi olarak geçirirler. Bu durum göçebe zanaatçı grupların dillerinin argolara kıyasla daha değişmez bir sözlüğe sahip olmasını beraberinde getirir. Ancak bu durum kimi zaman başka tiplerdeki gruplarda da rastladığımız bir özelliktir. Öğrenciler, aynı mesleği paylaşan insanlar ya da kimi özel ifade biçimlerine sahip olan aileler...

Bu açıkladıklarımız göçebe zanaatçı grupların dillerinin oluşmasının sosyolojik arka planı oluyor. Diğer tarafın dilin gelişiminde birkaç farklı sürecin rol oynadığını görüyoruz. Kimi zaman bir başka dilden sözcükler alınabiliyor. Kimi zamansa sözkonusu grup başka bir yerden göç etmişse daha önce atalarının kullandığı eski dile ait sözcükleri kullanabiliyor. Bazen bir grup başka bir yerden göç etmiş gruplarla ilişkiye girerek onların dilinden sözcükler alabiliyor. Abdallar da olduğu gibi. Abdaldili çok sayıda Domari, Kürtçe ya da farklı dillerden gelen sözcüklere sahip.

Cingeneyiz.org: Farsçadan da var galiba

Evet. Ayrıca Romanes'ten de sözcükler geçmiş Abdaldili'ne. Pek çok Avrupa argosuna Latince ve geç Latince'den çok sayıda sözcüğün geçtiğini görüyoruz benzer bir biçimde. Bu örnekler gizli dillerin oluşumunda başka dillerden sözcük alınmasının nasıl gerçekleştiğini gösteriyor. Gizli dillerin gelişmesinde karşılaştığımız bir başka durum ise sözkonusu grubun hali hazırda kullandığı dilin sözcüklerini anlam ve biçim değişikliğine uğratarak kullanmaya başlaması. Sözcük değiştirmek için genellikle iki yol vardır. Seslerin yapısını değiştirebilirsiniz. Ya da sözcüklere ses ekleyebilirsiniz. Örneğin İrlanda Göçebeleri, Toilet (tuvalet) sözcüğünü Groilet olarak telafuz ederler.

Kimi zaman sözcüğün anlamı bağlantılı bir başka anlam yüklenerek değiştirilebilir. Örneğin yumurta yerine evcil hayvan denilebilir. Bazı gizli dillerde tüm bu usüller birlikte kombine edilmiştir, farklı dillerden sözcüklerin alınması, ses değişimleri, anlam kaydırma vs hepsi beraber kullanılmıştır. Her halükarda Romanes bunlarla herhangi bir ilişkiye sahip değil. İnsanlar zaman zaman Romanes'in bir gizli dil olduğunu ileri sürerler. Oysa ki Romanes bir gizli dil değildir. 

Cingeneyiz.org: Biz de zaten size Romanes hakkında sormak istiyorduk. Romanes gizli dil değildir diyorsunuz... O halde diğer göçebe zanaatçı grupların dilleri ile göçebe zanaatçı ataların çocukları olan Romların dili Romanes'i birbirinden farklılaştıran unsurlar nelerdir.

Romanes'in diğer gizli dillerle hiçbir bağlantısı yok. Romani Ermenice ya da Lazca gibi dillerle karşılaştırılabilir. Bu diller bir yerden başka yere göç etmiş toplulukların dilleridir. Örneğin, Ermeniler Türkiye'den Fransa'ya göç ettikleri zaman burada yerleşmeye başladılar; -Hindistan'dan Avrupa'ya göç eden Romanların ataları gibi- ve dillerini konuşmaya Fransa'da da devam ettiler. Evet Romlar göçebe zanaatçı bir topluluktur ama bu onların tarihleri ile ilgili bir durum, dilleri ile ilgili değil. Bu noktada tek bağlantı İskandinavya ya da İngiltere gibi Romların dillerini kaybettikleri durumlarda ortaya çıkabiliyor.

Cingeneyiz.org: Anglo Romani?

Anglo Romani Romanes'in bir biçimi. Nesiller geçtikçe diller kayboluyor. 19. yy'da Romanes İngilizce'den etkilenmeye başladı. Ama her halükarda Romanes sözcükler grup dilinde varlığını korumaya devam ettiler.

Cingeneyiz.org: Sanırım bu durum Geygel dili içinde geçerli.

Evet mümkündür.

Cingeneyiz.org: Bir derlemenin ortaya koyduğu sonuçlara göre Geygel dilinde Romanes sözcükler Türkçe gramerle birlikte kullanılıyor.

Kesinlikle. İskandinavya, İspanya ve Bask ülkesinde de benzer durumları gözlemleyebiliyoruz. Böylelikle eski dile ait sözlüğün korunması ile farklı bir dilin gramer yapısına dayanan bir gizli dil oluşumu ortaya çıkmış oluyor. Romanesin gizli dillerle tek bağlantısı bu durumdur.

Cingeneyiz.org: Bir diğer sorumuz nefret suçları hakkında. Avrupa genelinde Çingeneleri hedefleyen nefret suçları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Genel olarak mı günümüzde mi?

Cingeneyiz.org: Evet günümüzde

Çok emin değilim. Günümüzde bu olayların daha fazla şaşırtıcı bir etki yaptığı doğru. Sanıyorum günümüzde bu konulara daha fazla duyarlıyız ve Romanların durumunu yansıtabilecek daha geniş bir networka sahibiz. Böylelikle daha fazla bilebiliyoruz, olup bitenler hemen kulağımıza geliyor. Çok daha fazla rapor var bu konular hakkında.

Ben günümüzde Romanlara yönelik nefret suçlarının sayısının arttığına inanmıyorum. Macaristan gibi bazı ülkelerde daha fazla nefret suçu var. 1990-1991'deki demokrasiye geçiş döneminde buralarda bugünkünden çok daha fazla, çok yaygın nefret suçları sözkonusuydu. İnsanlar unutmaya başladı. Ben pek çok organizasyonla ilişki kurdum bu dönemde ve elime nefret suçlarına ilişkin çok sayıda rapor ulaşıyordu. Geri dönüp 20 yıl öncesinin gazetelerine bakarsanız Romanya'da, Macaristan'da, Bulgaristan'da bugünkünden çok daha fazla nefret suçunun olduğunu göreceksiniz. Ben Macaristan gibi ülkelerde olan şeyin Avrupa Birliği'ne karşı derin bir hayalkırıklığı olduğunu düşünüyorum. Oralarda demokrasiye dönük büyük bir umut vardır, aynı şekilde Avrupa Birliği'ne giriş için de öyle. Avrupa Birliği'ne girdikten sonra ise insanlar sorunlar çözülmediğini gördüler, ekonomik sorunlar gibi bazı alanlarda sıkıntılar devam ediyordu. Böylece insanlar yeni radikal çözümlere yönelmeye başladılar, milliyetçilik gibi. Bence Macaristan'da olan şey bu. İrlanda ve İtalya'da olan durum ise Avrupa Birliği'ne dahil olma süreci sonrası bu ülkelere Doğu Avrupa'dan çok sayıda Romanın gelmesi ile bağlantılı. Bu ülkelerde Romanların varlığı sağ kanat politikacıları Romanlara karşı konuşmaya ve basının bir bölümünü Romanlara karşı ajite edici yayınlar yapmaya yönlendiriyor.

Politikacılar ve insanlar gerçek anlamda ırkçı olmasalar dahi bu atmosferden etkilenmeye başlıyorlar. Zannediyorum İtalya'da ve kısmen Yunanistan'da olan durum göçmenlerin gelişi karşısında hükümetlerin kendi kamuoyları karşısında göçmenleri destekliyor gibi bir pozisyona düşmek istememeleri ile ilişkili. Bu amaçla Romanlara baskı uygulanırken bir nefret atmosferi oluşturulmuş oldu. Bu atmosferin giderek çeşitli unsurlarla meşrulaştırılması radikallerin saldırılarını tetikledi.

Kısmen İngiltere ve İsrail'de de benzer bir durum sözkonusu. Basın tarihsel olarak çeşitli suç olayları karşısında Romanları sorumlu tutmaya yatkın ve hükümetler bu durum karşısında bir şey yapmıyor gibi gözükmek istemiyorlar. Böylelikle Romanlara karşı bazı radikal tutumlara yöneliyorlar. Bu da nefret suçlarını meşrulaştıran bir etkene dönüşüyor. İlginç bir biçimde Türkiye'de durum ters istikamette gelişiyor. Başbakan Romanları ziyaret ediyor ve onlara büyük bir meşruluk veriyor; tabi burdaki bağlam oldukça farklı.

Cingeneyiz.org: Sizce göçebe zanaatçı toplulukların kültürlerini koruyabilmeleri için uluslararası bir yapılanma oluşturulabilir mi? Bu soruyu sormamızın nedeni Türkiye'de birçok göçebe zanaatçı topluluğun yaşaması ve bunların "Çingene" adlandırması çerçevesinde benzer problemleri yaşamaları; dünyanın farklı yerlerinde de benzer durumların yaşandığını düşünüyoruz.

Bence bu soruya 2 şekilde cevap verilebilir. Öncelikle akademik olarak cevaplanabilir bu soru. Ben bir akademisyenim ve olaya bakışım akademik pencereden. Bence Romanlarla diğer göçebe zanaatçılar arasında bir bağlantı yok. Tarihte göçebe zanaatçı olarak yaşamış Romanları bunun dışında tutuyorum ama Romanların büyük bir bölümü günümüzde göçebe zanaatçı değil. Aslında bu, sizin göçebe zanaatçı kavramını nasıl tanımladığınıza bağlı. Eger göçebeliği merkeze alırsak bir bağlantının olduğu doğrudur fakat Romanların birçoğu kuşaklardır yerleşik bir hayat yaşıyorlar, yerleşiklerle bütünleştiler ve geleneksel mesleklerini kaybettiler.

Günümüzde artık Romanlar için geleneksel mesleklerin belirleyiciliğinden bahsedemeyiz çünkü birçok yerde Romanların yaptıkları işler, geleneksel mesleklerinden farklı. Günümüzde Romanları, göçebe zanaatçı kökenleri nedeniyle göçebe zanaatçı olarak tanımlayamayız. Diğer taraftan etnik olarak da belirttiğiniz gibi bir tanımlama yapamayız, diğer göçebe zanaatçılarla Romanların kültürel bir benzerlikleri yok.

Eğer burada önemli olan kültürlerini yaşamaları, dillerini geliştirmeleri konusunda bir uluslararası birliktelik yaratılmasıysa ortak bir payda bulmak imkansız. Abdallarla, İrlanda gezginlerini etnik olarak aynı kefeye koyamazsınız. Söyleyebileceğimiz tek bir şey var ki o da benzer ayrımcılık süreçlerini yaşadıkları, ki bu durum insanların politik bilinçleriyle alakalı akademik değil. Bu noktada sorunuzun ikinci cevabı ortaya çıkıyor. Etnik olarak herhangi bir bağları olmayan bu insanlar eğer birleşmek istiyorlarsa birleşirler. Böyle bir hakları var ama istemiyorlarsa hiçbir güç onları biraraya getiremez.

Avrupa Konseyi, Avrupa Romanlar ve Gezginler Forumu'nu kurarak Romanlarla Gezginleri bir araya getirmeye çalıştı, ortaya garip bir şey çıktı. Çünkü burada sadece Romanlar temsil ediliyor, bu organizasyonda Gezgin topluluklar temsil edilmiyor. Avrupa Konseyi kimi nedenlerden ötürü burada Gezgin terimini kullanmakta ısrar etti. Zaten örneğin İrlanda Gezginleri Romanlar tarafından temsil edilemez, zaten Roman örgütleri de yaşanan ayrımcılıkları küresel boyutta değerlendirmiyorlar. Aslında sorun kimi olayların olayların yerelde, küresel olandan biraz daha farklı değerlendirilmesi.

İngiltere'de İngiliz Çingeneleri ve İrlanda Gezginleri neredeyse birlikte yaşarlar, gruplar arası evlilikler olur, kuşaklardır birbirleriyle bağlantılı olanları vardır. Diğer taraftan ayrımcılık, eğitim sorunları, karavan alanlarıyla ilgili sorunlar gibi lojistik ihtiyaçlar da, farklı gruplar olmalarına rağmen, bu insanların yakınlaşmalarını sağlamıştır. Bu tür sorunlar, bir araya gelinip farklılıkların minimize edilmesinde etkili oluyor aslında. Diğer taraftan İrlanda Çingeneleri de Romanlar da dillerini kaybetmiş durumdalar her iki grup da İngilizce konuşuyor. Her iki grubun da temel sorunu eğitim, insan sürekli hareket halindelerse ve yerleşmek istemiyorlarsa nasıl eğitilebilirler? Bu bağlamda İngiliz Çingeneleri ile İrlanda Gezginlerinin benzer sorunları olduğunu söylemek mümkün ancak şimdiye kadar hiç birisinde "biz birleşmek ve birlikte sorunlarımızı çözmek istiyoruz" gibi yaklaşım görmedim ben.

Son yıllarda İngiliz Çingeneleri, Avrupa Birliği'nin genişlemesinden sonra, akrabalık bağları olan Doğu Avrupa'daki Çingenelerle biraraya gelmeye başladılar. İrlanda Gezginleri'nin ise İrlanda'yla bağlantıları devam ediyor sürekli olarak İrlanda'ya gidip geliyorlar. Dolayısıyla birçok ortak nokta olmasına rağmen, birleşebilecek gibi görünmüyorlar.

Cingeneyiz.org: Anlıyorum...

Bu noktada daha önce de belirttiğim gibi bir ihtimali tabii ki dışarda bırakmamalıyız. Eger herhangi bir yerde, herhangi bir topluluk, örneğin Urfa'da ya da herhangi bir yerde Domlar, Romanlar, Lomlar, Abdallar vs, çıkıp da "bizim benzer sorunlarımız var ve biraraya gelmeliyiz" derlerse kimse çıkıp, "hayır siz farklısınız" da diyemez. Bu tamamen onlara bağlı. Ama bu ancak yerel düzeyde gerçekleşebilir, biz "siz birlikte olmalısınız çünkü aynısınız" diyemeyiz. Bu durum insanların kendilerini nasıl gördükleriyle ilgili. 

Cingeneyiz.org: Biz "Çingene" kavramını birçok göçebe zanaatçı toplululuğu karşılayacak bir şekilde, şemsiye kavram olarak kullanıyoruz. Başka bir deyişle Türkiye'de "Çingene" adı altında yaşayan etnik bir grup yok. Sizin de dediğiniz gibi Türkiye'de birçok göçebe zanaatçı topluluk yaşıyor, Romanlar, Lomlar, Domlar, Abdallar, Geygeller vs..

Yörükler gibi...

Cingeneyiz.org: Hayır, Yörükler çoban-göçebe, göçebe zanaatçı değiller. Türkiye'de birçok göçebe zanaatçı topluluk benzer yerleşim bölgelerinde birarada yaşıyorlar. Benzer problemlerle karşılaşıyorlar. Sanayileşme sonrasında geleneksel mesleklerini kaybettiler ve enformel sektörde çalışmaya başladılar. Dolayısıyla benzer yaşam standartlarına sahipler günümüzde... Bu gruplar Türkiye'de "Çingene" olarak adlandırılıyorlar. Dolayısıyla biz de bu grupları "Çingene" kavramını kullanarak temsil ediyoruz. Aynı zamanda hepsinin farklı etnik özellikleri olduğunu da biliyoruz, örneğin diğer grupların olduğu gibi Romanların da bir etnik grup olarak tanıtımlarına yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Bütün grupları bir bütün olarak aralarındaki ayrımları gözardı etmeden temsil ediyorsunuz. Dediğim gibi bu bir etki yaratabilir. Bunun yanlış olduğunu söylemiyorum. Eger kabul görüyorsa ne ala. Eger insanlar gelip de "İlginç bir şey yapıyorsunuz teşekkür ediyoruz" diyorlarsa bu güzel Bir şey. Peki ya bakış açınıza bir itiraz gelirse? Almanya'da biliyorsunuz 2 büyük grup var. Sintiler ve Romanlar. Bu gruplar bütün resmi belgelerde ayrı ayrı isimlerinin geçmesini istiyorlar. Ben akademik çalışmalarımda her 2 grubu da aynı kategoride değerlendiriyorum. Çünkü aynı dili farklı lehçelerle konuşuyorlar ve benzer bir tarihleri var. Temel ayrım noktası farklı aile yapıları. Ben akademik olarak bu grupları aynı kefede ele alıyorum çünkü aynı dili konuşuyorlar. Ama aslında farklılar, bu farklılık kendilerini temsil etmeleri söz konusu olduğunda görmezden gelinemez. Akademik olarak ise aynı oldukları hakkında bir kitap yazabilirsiniz, bu akademik özgürlüğünüzdür sizin. Ama bu grupların bağımsız olarak kendilerini temsil etme hakkını yadsıyamazsınız.

Cingeneyiz.org: Türkiye'de bu insanların farklı kimlikleri olduğunu, kendilerini farklı şekillerde tanımladıklarını biliyoruz. Örneğin Abdallar, kendilerini Abdal olarak tanımlarlarken, dışarıdan Çingene olarak adlandırıldıklarını da bilirler. Dolayısıyla bu durum kollektif bir kimlik yaratır ve kollektif kimliği Abdal kimliği ile paylaşırlar. Biz sitemizde bu kollektif kimliği temsil ediyoruz.

Tamam ama dediğim gibi bu yerelde yapılabilir ancak, bunu küresel olarak yapamazsınız. Mail grubunuzdaki Japon Çingeneleri tartışmasında olduğu gibi bu küresel düzeyde yapılamaz. Bu Endonezya'daki Çinlileri, Endonezya Yahudileri olarak tanımlamak gibi bir şey. Tanımlamalarda ne kadar genelleme yapabileceğinize bağlı aslında durum. Endonezya'daki Çinlilerin tüccar olduklarını ve karmaşık süreçlerle göç ettiklerini dolayısıyla onların Endonezya'nın Yahudileri olduğunu söyleyebilirsiniz! Ama değiller...

Cingeneyiz.org: (Ali Mezarcıoğlu konuşuyor) Ben göçebe zanaatçı bir aileden geliyorum. Babamın Ailesi Bulgaristan göçmeni Romanlardan, Annenim ailesi Abdal ve Lomlardan oluşuyor. Bu insanlar Türkiye'de aynı yerlerde yaşıyorlar yüzlerce yıldır. Bu durum Türkiye'de birçok insan için geçerli. İstanbul'da birçok Çingene yerleşimine gidiyoruz insanlar kendilerini Çingene olarak tanımlamalarına rağmen etnik olarak Abdal ya da Geygel gibi gruplara bağlılar.

Söylediğinize göre bu gruplar arasında bağlar var. Benzer bir durum dediğim gibi İngiliz Çingeneleri ile İrlanda Gezginlerinde de söz konusu. İngiltere'de ziyaret ettiğim bir Çingeneden duyduğum bir anımı anlatayım. Ona Gezginlerle ilişkilerini sorduğumda onlarla ilgili hiçbir şey bilmediğini ve iletişim kurmadıklarını söyledi. Aynı karavan alanlarında konakladıklarını ancak onlar geldiğinde kendilerinin, herhangi bir sorun çıkmaması için orayı terk ettiklerini belirtti.

Buna rağmen eşinin babası, İrlandalı Gezginlerdenmiş. Onunla evlenmiş ama haklarında hiçbir şey bilmiyor! Bu bir çelişki aslında ama sınırlar net, sınırları geçebilirsiniz. Eger sınırı geçerseniz, geçtiğiniz yere ait olursunuz. Dolayısıyla sınır geçilse bile varlığını korur. Bence gerçek yaşamda biraraya getirilmeleri imkansız. Dediğim gibi size böyle bir şey yapmaya hakkınız yok demiyorum, bu size bağlı. Makedonya'daki Aşkalilerin hikayesini biliyorsunuz. Romaniyi unutmuş bir Çingene grubu oldukları kesin, kimileri onların Koptik olduklarını söylediler, bugün kesin bir şekilde Koptik ile Kıpti nin aynı şey olmadığını biliyoruz. Ancak Koptiklerin, Kıpti olarak kendilerini temsil etmeleri yönünde sistematik bir yönlendirme oldu. Zaman içinde insanlar farklı kimlikler etrafında kendilerini ifade edebiliyorlar, Avusturyalılar Avusturyalıdır, Almanlar Almandır. Ama 50 yıl önce Avusturyalılar biz Almanız diyorlardı, Slovaklar biz Avusturyalıyız diyorlardı. Kimlikler dinamiktir, değişkendir.

Cingeneyiz.org: Son olarak Sitemiz hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Siteniz çok etkileyici ve sanırım Türkiye'deki Çingenelerle ilgili en geniş kapsamlı ve en sık güncellenen site. Umarım ileride Romani dilinde daha çok kaynak ve konuyla ilgili linkler sitede yerlerini alırlar. Böylece insanlar kendi dillerinde kaynakların olduğu böyle bir siteyi daha çok sahiplenirler.

1 yorum:

  1. Emeği geçenlere teşekkür ederim. Hayli öğretici, zengin bir söyleşi olmuş. Zaman buldukça sitenizden istifade ediyorum bir müddettir. Site yöneticilerinin de dillendirdiği gibi Türkiye'de durum biraz daha farklılaşıyor sanırım çingene ifadesinin şemsiye kavram olarak kullanılıp, kabul görmesi sebebiyle.

    Buna ilave olarak Matras Bey'in söylediklerinden öğrendiğim pek çok şeyle birlikte birkaç alıntı yapmak istiyorum. "Bu bir çelişki aslında ama sınırlar net, sınırları geçebilirsiniz. Eger sınırı geçerseniz, geçtiğiniz yere ait olursunuz. Dolayısıyla sınır geçilse bile varlığını korur. Bence gerçek yaşamda biraraya getirilmeleri imkansız."
    "Zaman içinde insanlar farklı kimlikler etrafında kendilerini ifade edebiliyorlar, Avusturyalılar Avusturyalıdır, Almanlar Almandır. Ama 50 yıl önce Avusturyalılar biz Almanız diyorlardı, Slovaklar biz Avusturyalıyız diyorlardı. Kimlikler dinamiktir, değişkendir." Sınırlara dair yaptığı saptamalar hayli derli toplu ve gerçeklik payı var. Sanırım bu ikinci ifade hem umud vaad ediyor hem de olası asimilelere de ışık tutuyor olsa gerek.

    Umarım bir gün çalışmalarınızda yer alma fırsatım olur.
    Tekrar teşekkür ederim. Selamlar.

    YanıtlaSil